Hammad b. Seleme :
İkinci asrın büyük
âlimlerinden. Hammâd bin Seleme (r.a.) Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir.
Basra’lıdır.
Basra’nın müftisi idi.
Künyesi, Ebâ Sahra’dır. Büyük âlim Hz. Hamîd-üt-Tavîl dayısıdır. Hz.
Hammâd bin Seleme’yi dayısı
Hz. Hamîd-üt-Tavîl yetiştirdi ve O’na gerekli olan ilimleri öğretti.
Hadîs, fıkıh ve nahiv, arab
lisânının gramer bilgilerinde zamanının ileri gelenlerinden idi.
Yüzbinden ziyâde hadîs-i
şerîf ezberlemiş sika (güvenilir) bir âlimdir. Rivâyetleri Kütüb-i sitte denilen
meşhûr altı hadîs kitabında yer almaktadır. Zehebî diyor ki, “Hammâd, Arabî’de,
fıkıhda, hadîste imam idi.” Bid’ât sahiplerine karşı son derece şiddetli
davranırdı. Ba’zı eserler yazmıştır, İmâm-ı a’zam hazretlerinin hocası Hammad
bin Süleymân’dan da ilim öğrenmiştir. Kur’ân-ı kerîmi çok okur ve Allahü
teâlânın rızâsına kavuşmak için çok ibâdet ederdi. O kadar çok ibâdet ederdi
ki, kendisine
“Yâ Hammad! Yarın
öleceksin” deseler ancak o kadar ibâdet edebilirdi. Hayatında hiç gülmemiştir.
Her zaman kendi nefsi ile meşgul olurdu. Günlük maişetini, (geçimini) ticâret
yaparak kazanırdı. O günün nafakasını kazanınca, tezgâhını toplardı. Bütün
işlerini, Allahü teâlânın rızâsı için yapardı. Günlerini insanlara nasîhat
etmek, Kur’ân-ı kerîm okumak, namaz kılmak ilim öğrenmek ile geçirirdi. Herkese
güleryüzlü olup, hiç kimseyi incitmez, eziyet etmezdi. Dünyâya düşkün olmayıp,
temiz elbise giyer, eline diline ve nefsine
çok iyi hâkim olurdu.
Lüzumsuz hiç konuşmaz, aksini yapmak benim şanımdan değildir, bana yakışmaz
derdi. Hz. Hammad bin Seleme’nin yanında Allahü teâlâdan başka bir şey
konuşulsa, onları hemen, men ederdi. Herhangi bir kimse, bir şey öğrenmek için
veya bir suâl sormak için gelse, o kimse daha suâlini sormadan Hz. Hammad
suâlin cevâbını söyler, niyetine göre hareket ederdi. İlk musannef (tasnif
olunmuş) eser yazan Hz. Hammad bin Seleme olduğu rivâyet edildi. Muhammed bin
Haccâc, Hz. Hammâd’ın huzuruna gider, ilim öğrenirdi. Bir defasında Muhammed
bin Haccâc Çin’e ticâret için gitmişti. Dönüşte bir çok hediyelerle Hz.
Hammâd’ın yanına gelip, hediyelerini takdim etti. Hz. Hammad,
“Yâ Muhammed eğer senin
hediyelerini kabul edersem, seninle hiç konuşmamam gerekir. Şayet, kabul etmez
isem, seninle devamlı konuşurum. Bunlardan hangisini tercih edersin?” dedi.
Muhammed bin Haccâc da,
“Sizinle her zaman konuşmak
isterim, efendim” dedi, hediyesini mecburen geri aldı.
Birgün Süfyân-ı Sevrî
hazretleri, Hz. Hammâd’a:
“Ey Hammad! Acaba Cenâb-ı
Hak bizi affeder mi?” deyince, Hz. Hammad
“Yâ Süfyân! Kıyâmet günü
hesabımın anne ve babama veya Allahü teâlâya
verilmesi için, muhayyer
edilirsem, Vallahi ben anne-babama hesap vermekten Allahü teâlâya hesap vermeği
tercih ederim. Zira bilirim ki, Allahü teâlâ bana, anne ve babamdan daha çok
merhamet eder, affeder” dedi. Hadîs âlimleri ba’zı hadîs-i şerîflerin
seneklerini ve metinlerinin sıhhatini anlıyamadıkları zaman, Hammad bin Seleme
hazretlerine suâl ederler, o da gayet güzel açıklar ve gelenleri tatmin ederdi.
Doğruluğu ve ciddiyeti o derecede idi ki, râvîler onun hakkında, “O ne dedi,
ise doğrudur” derlerdi. İlminin
çok yüksek olduğunu İmâm-ı
Ahmed bin Hanbel haber vermektedir. Yahyâ bin Dâris, Hammad bin Seleme’den 10
bin hadîs-i şerîf almıştır. Muhammed bin Sâlih şöyle anlatıyor: “Hammad bin
Seleme’yi ziyâret ettim. Evinde bir hasır, bir Kur’ân-ı kerîm, içine
kitaplarını koyduğu bir dolap ve abdest almak için bir kab vardı. Bir ara kapı
vuruldu.
Muhammed bin Süleymân
geldi. İzin ile içeri girip oturdu. Hz. Hammâd’a “Sizi görünce bana bir hâl
oldu. Beni heybet sardı. Bunun hikmeti nedir?” diye sordu. Hz. Hammad buyurdu
ki, (Peygamber efendimiz
“Âlim, ilmi ile Allah
rızâsını murâd ederse, ondan her şey korkar, fakat ilmi ile para kazanmayı arzu
ederse, kendisi her şeyden korkar.”) buyurmuştur. Bunun üzerine Muhammed bin
Süleymân, Hz. Hammâd’a kırkbin dirhem verdi ve
“Bunu al ihtiyaçlarına
harca” dedi. Hz. Hammad,
“Ben almam’ buyurdu o da
“Vallahi bu helâl paradır”
dedi. Hz. Hammâd “Benim ihtiyâcım yok” dedi. O yine ısrar
edip
“Alınız, ihtiyâcı olanlara
verirsiniz” dedi. Hz. Hammad
“Onu da yapamam, ihtiyâcı
olanlara dağıtırken ne kadar âdil davransam da, yine (doğru taksim etmedi)
diyen çıkar. Hem onun dostluğunu kaybederim, hem de bana sû-i zan edip günaha
girmesine sebeb olurum” buyurdu ve kırkbin dirhemi kabul etmedi. Hep kendi
nefsim terbiye etmekle meşgul olur, her an Allahü teâlâyı hatırlardı. Allahü
teâlânın rızâsı
için insanlara nasîhat
ederdi. Günleri, Kur’ân-ı kerîm okumakla, Allahü teâlâyı hatırlamak ve namaz
kılmakla geçerdi. Hammad bin Seleme (r.a.) 80 yaşlarında hicrî 167 (m. 783)’de
zilhicce ayında, câmide namaz kılarken vefât etti.
Herhangi bir kimse, kendisi
ile konuşsaydı hemen ona İslâmiyeti anlatırdı. Sözleri öyle te’sîrli idi ki,
inançsızlardan onun anlatması ve tavsiyesi ile îmân edenler çok olurdu. Hammad
bin Zeyd vefât ettikten sonra kendisini rü’yâda görenler,
“Allahü teâlâ sana ne
muamele etti?” diye sordular
“Allahü teâlâ beni affetti
ve Cennetine koydu.” “Peki Hammad bin Seleme’nin hâli nasıldır?” diye sorulunca,
“Hammad bin Seleme’nin
yeri, derecesi benden çok yüksektedir” dedi. Hammad bin Seleme (r.a.), Hz.
İbn-i Ebî Nâfi’den, Peygamber efendimizin yüzüğü sağ ellerine
taktığını rivâyet etmiştir.
Yine Hz. Hammâd’dan gelen bir rivâyet şöyledir: Mescid-i Nebî’de, Peygamber efendimiz bir hurma
kütüğüne yaslanarak hutbe îrâd ederlerdi. Daha sonra minber yapılıp, hutbe
minberde okunmaya başlanınca, o hurma kütüğünün, Peygamber efendimize olan
şevkinden ve ayrılığından inlediği işitildi. Orada bulunan herkes bu inlemeyi
duydular. Peygamber efendimizin mu’cizelerinden olan bu hâdiseye (hanin-i cizi’
=hurma kütüğünün inlemesi) denir. Hammad
bin Seleme’nin (r.a.) rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları:
“Allahü teâlâ, Cennet
ehlinden bir kimseye,
“Senin yerin nasıldır?”
diye suâl ederler. O kimse
“Yâ Rabbi, benim yerim çok
güzeldir” der. Allahü teâlâ,
“Benden ne istersin?”
buyurur. O kimse
“Yâ Rabbi, ben, on defa
dünyâya dönüp, senin rızâ-i şerîfin için on defa şehîd olmak
istiyorum. Çünkü ben,
şimdi, şehîd olanların yüksek derecelerini görüyorum ve onlara imreniyorum”
der. Allahü teâlâ Cehennem ehlinden birisine “Yerin nasıldır?” diye suâl eder.
O kimse,
“Yâ Rabbi! Benim yerim en
şiddetli azâbların olduğu yerdir” der. Allahü teâlâ ona buyurur ki,
“yeryüzünün bir kısmı senin
için altın olsa, o altınları ne yapardın?” O kimse
“Yâ Rabbi o altınların
hepsini kendime fidye verir ve bu azâbdan kurtulurdum” der. Allahü teâlâ,
buyurur ki “Hayır, yalan söylüyorsun. Çünkü sen dünyâda iken bu azâbdan
korunman için senden daha az şey istedim, sen vermedin. Onun için sen burada
azâbda kal.”
“Münafıklık alâmeti üçtür:
Yalan söylemek, va’dini îfâ etmemek, emânete hıyânet etmek.”
“Cennette ba’zı kimselerin
makamları gittikçe yükseltilir. Onlar öyle kimselerdir ki, vefâtlarından sonra,
evlâtları onlara istiğfâr ederler. Çocuklarının istiğfârı, ana ve babanın
Cennetteki makamlarının yükselmesine sebeb olur.”
“Yâ Rabbi! Faydası olmayan
ilimden, kabul olmayan ibâdetten, Allahü teâlâdan korkmayan kalbden, kabul
olmayan duâdan sana sığınırım.”
“Cennet ehlinin Cennete
girdiği, Cehennem ehlinin de Cehenneme girdiği zaman, bir münâdi, (Ey Cennet
ehli, Allahü teâlâ katında size yapılan bir va’d var. Şimdi, o vâ’dini size
yapmak diler” diye seslenir. Cennet ehli de (O nedir ki? Mîzânımız ağır gelmedi
mi? Yüzlerimiz ağarmadı mı? Bizi Cennete koymadı mı? Bizi ateşten korumadı mı?
Daha ne isteriz?) der. Bundan sonra, perde açılır. Allahü teâlâya nazar
ederler. Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, bu
nazardan daha sevimli, güzel bir şey onlara verilmez.”
“Mi’râca çıktığım gece,
başımın üstünde, gök gürültüsü, yıldırım sesi duydum. Bir de şimşek çakması
gördüm. Bir grup insanlar gördüm ki mideleri önlerine ev gibi akmıştı, içinde
yılanlar vardı ve dışarıdan bakılınca görülüyordu. Sordum, Yâ Cebrâil! Bunlar
kimlerdir? şöyle cevap verdi, (Bunlar faiz yiyenlerdir.)”
Hz. Hammad bin Seleme’nin
rivâyet ettiğine göre, bir kimse Peygamber efendimize dedi ki:
“Yâ Resûlallah! Siz bizim
en hayırlımızsınız ve en hayırlımızın oğlusunuz. Siz bizim efendimizsiniz ve
efendimizin oğlusunuz.” Bunun üzerine Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâma
dönerek, “Siz de böyle söyleyin, sakın ki, şeytan sizi de aldatmasın. Ben
Muhammed bin Abdullahım.” (s.a.v.) Hz. Hammad bin Seleme buyurdular ki: “Hz.
Sıla bin Eyşem’e, etekleri yerde sürünen kibirli bir kimse geldi. Sıla bin
Eyşem’in talebeleri o adama sertlik göstererek eteklerini kısalttırmayı
istediler. Hz. Sıla, talebelerine (siz durun ben onu ikaz edeyim, buyurdu. O adamı
yanına çağırdı ve (Evlâdım, benim sizden bir isteğim var, deyince, adam,
(Buyurun efendim, isteğiniz nedir?) dedi. Hz. Sıla, (Eteğini biraz kısaltmanı
istiyorum, dedi, adam da (Başüstüne, diyerek teklifi kabul etti. Sonra Hz. Sıla
talebelerine dönerek (Şayet bu adama sert davransaydık kabul etmeyecekti.
Üstelik bize de cephe alacaktı. Yumuşak davrandığımız için kabul etti, buyurdu.
“Köle satın alacak biri, sahibine bir ayıbının olup olmadığını
sorar. O da
“Biraz nemmamlığı (söz
taşıyıcılığı) var” der. O kimse bunu önemsemez, köleyi satın alır.
Köle yeni efendisinin
yanında bir müddet kalır. Köle, bir gün evin hanımına “Kocanın seni daha çok
sevmesini ister misin?” der. Kadın da (Elbette) deyince, köle (öyle ise, kocan
uyurken sakalının alt kısmından ustura ile bir kıl kes, o kıl ile büyü yapayım
da seni sevsin) der. Sonra, efendisine giderek, (Hanımın senden hiç
hoşlanmıyor, hattâ öldürmek istiyor, öğrenmek istersen bu gece uyur gibi yap da
gör) der. Evin sahibi o gece yatağına yatıp uyur gibi yapar. Hanımı da elinde
ustura ile gelirken görünce hemen kalkıp hanımını öldürür. Hanımının tarafları
da onu öldürürler. Böylece iki kabile birbirine girerek helâk olurlar. İşte
fesatlığın ve koğuculuğun kötü neticeleri..”
“Âdem (a.s.) Allahü teâlâya
hâlini şöyle arz etti. “Yâ Rabbi! Bana ve evlâdıma, iblis’i musallat ettin.
Onun bize sataşmasına ancak seninle engel olabiliyorum.” Allahü teâlâ buyurdu
ki:
“Senin neslinden gelecek
olan her çocuğa, koruyucu bir melek vereceğim, O melek onu İblis’ten ve kötü
arkadaşdan koruyacak.” Âdem (a.s.) “Yâ Rabbi, bu ihsanını arttır” diye taleb
etti. Allahü teâlâ “Bir iyiliğe on misli sevab veririm. Kötülüğü ise bire bir
yazarım. Hattâ yok ederim.” buyurdu. Âdem (a.s.)
“Yâ Rabbi, bu ihsanını daha
da arttır” dedi. Allahü teâlâ “Ruh bedende bulundukça tövbeleri kabul ederim”
buyurdu.
Kaynaklar:
------------------
1) Hilyet-ül-evliyâ cild-6,
sh-249
2) El-A’lâm cild-2, sh-222
3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d
cild-7, sh-282
4) Tehzîb-ut-tehzîb cild-3,
sh-11
5) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ
cild-1, sh-409
6) Müsned-i Ahmed bin
Hanbel cild-3, sh-148
7) Fâideli Bilgiler sh-156